Son dönemde Türkiye’nin yurt dışı borçlanma ihalelerine yönelik artan ilgi devam ederken, Hazine ve Maliye Bakanlığının son ihracıyla bu yıl uluslararası sermaye piyasalarından yaklaşık 5,2 milyar dolar tutarında finansman sağlandı.
Eximbank, Türkiye Varlık Fonu (TVF) ve Hazine’nin yurt dışı borçlanma ihalelerinden geçen ay sağlanan dış kaynak temini devam ediyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, yurt dışı piyasalardan yılın ikinci borçlanmasını da dün tamamladı. Avro cinsinden tahvil ihracı için Deutsche Bank, HSBC, JP Morgan ve Societe Generale’a 13 Mart’ta yetki verilmişti. İhraç, dün sonuçlandı ve ihraç tutarı 2 milyar avro olarak gerçekleşti. 21 Mayıs 2030 vadeli tahvilin kupon oranı yüzde 5,875, getiri oranı yüzde 6,125 oldu. Tahvile 300’e yakın yatırımcı, ihraç tutarının 5 katından fazla talep gösterdi.
Tahvilin yüzde 42’si Birleşik Krallık ve İrlanda, yüzde 21’i diğer Avrupa ülkeleri, yüzde 15’i ABD, yüzde 13’ü Orta Doğu, yüzde 5’i Türkiye ve yüzde 4’ü diğer ülkelerdeki yatırımcılara satıldı.
Söz konusu ihraçla bu yıl uluslararası sermaye piyasalarından yaklaşık 5,2 milyar dolar tutarında finansman sağlanmış oldu.
Uzmanlar, son dönemde Türkiye’nin yurt dışı borçlanma ihalelerine yönelik artan ilgiyi AA muhabirine değerlendirdi.
“Son tahvil ihracı, hem zamanlama hem de konjonktür açısından önemli bir cevap niteliği taşıyor”
Analist Cüneyt Paksoy, son tahvil ihracının hem zamanlama hem de konjonktür açısından önemli bir cevap niteliği taşıdığını belirterek, “Çünkü son günlerde daha çok piyasa; kur tarafına, enflasyon tarafına ve seçimden sonra orada oluşabilecek yeni süreçlere odaklanmış durumda. Neticede atılan adımların karşılığı olarak geçen hafta Fitch Ratings de not artışı yaptı.” dedi.
Not artışının önemli olduğunu vurgulayan Paksoy, Türkiye’nin seçim süreci de yaşadığını ancak politikalarda reel gerçeklik, hedefler ve dengeler konusunda bir değişim olmadığını söyledi.
Paksoy, “Bugünkü tahvil ihracını kredi risk primindeki (CDS) düşüş, Fitch’ten gelen not artışı ve kurulan dengelerin bir karşılığı olarak okumak gerekiyor. Bu anlamda önemli.” ifadelerini kullandı.
Tahvil ihracına katılan yatırımcılara bakıldığında, Batı kökenli bir sermayenin Türkiye’ye gelmesi noktasında önemli bir sinyal olarak görülmesi gerektiğini belirten Paksoy, 2024’e iyi başlandığını ve seçim belirsizliği netleştikten sonra iyi de devam edileceğini söyledi.
Paksoy, şu değerlendirmelerde bulundu:
“ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) politikalarının netleşmesiyle, global sermayenin gelişen piyasalara doğru biraz daha pozitif yöne kaymasıyla, Türkiye’nin şu anki kısa vadeli belirsizliklerinin Merkez Bankası kararlılığıyla netleşmesiyle birlikte Orta Vadeli Program (OVP) içinde yer alan yapısal reformların, Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’in de söylemiyle, seçimden sonra daha çok konsantre olarak uygulanmasıyla Türkiye; kademe kademe hem fiyatlama anlamında hem de risk priminin düşük, daha uygun şartlarda borçlanma sürecine ve Merkez Bankasının rezervlerini daha iyi yönetebileceği bir sürece ulaşacaktır. Bu süreci tam okurken bu borçlanma da bugün önemli bir sinyal niteliği taşımaktadır.”
“Önceki ihraçların altında bir değerle finansman sağlanmıştır”
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefer Şener de son yapılan ihraçla bu yıl uluslararası sermaye piyasalarından sağlanan finansmanın 5 milyar doları aşmasının son derece önemli olduğunu vurguladı.
Özellikle küresel çapta Amerika ve Avrupa piyasalarında, diğer gelişmiş piyasalarda faiz indirimi beklentisinin yaygınlaşmasının gelişmekte olan piyasalara ilgiyi artırdığını ifade eden Şener, şunları kaydetti:
“Doğal olarak bu ilgi Türkiye piyasasına da yansımaktadır. Diğer taraftan son dönemde alınan tedbirlerle birlikte ülke risk priminin gerilemiş olması Türkiye’ye dönük yatırım iştahını artırmaktadır. Son ihraç, Hazine’nin bu yıl piyasalardan yaklaşık 10 milyar dolarlık borçlanma hedefi olması ve bu hedefini gerçekleştirme açısından önem arz etmektedir. Ayrıca, son dönemde dövizdeki hareketlilik dikkate alındığında, 2 milyar avroluk tahvil ihraç edilmiş olması döviz piyasalarının stabilizasyonu anlamında önemlidir. İhraç edilen tahvilin 2030 vadeli olması orta ve uzun vadeli finansman açısından değerlidir. Piyasanın dövize yöneliminin azalması anlamında da bir etkiye sahiptir.
Avro cinsi tahvil ihracına 5 kattan fazla talep gelmiş olması son derece kıymetlidir. Çünkü talep yüksekliği borçlanma maliyetini aşağıya çekmektedir. Nitekim önceki ihraçların altında bir değerle finansman sağlanmıştır. Bunda hem küresel sermaye akımlarının gelişmekte olan piyasalara iştahı hem de Türkiye’nin risk biriminin geriliyor olmasının önemi büyüktür. İhraca gelen talebin Avrupa ve Amerika kaynaklı olması çok daha değerlidir. Gelen talebin yüzde 63’ü Avrupa ülkeleri, Birleşik Krallık ve İrlanda’ya aittir. Yüzde 15’lik kısmın Amerika piyasalarından, yüzde 13’ünün de Orta Doğu bölgesinden gelmesi son derece önemlidir. Bu tür uzun vadeli dış finansman kaynaklarının artması hem döviz piyasasına bir stabilizasyon getirecek hem de piyasalardaki güveni artıracaktır.”
“Kredi piyasaları Bakan Şimşek’e güvenoyu verdi”
Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash ise geçen hafta uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in not yükseltmesinin de katkısıyla kredi piyasalarının Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e güvenoyu verdiğini söyledi.
Bu arada, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, bugün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 5 kattan fazla talep gelen 2 milyar avroluk tahvil ihracının, bu yıl yatırım yapılabilir nota sahip ülke ihraçları dışında gerçekleşen ilk avro ihracı olduğunu belirterek, “Bu başarılı ihraç uluslararası yatırımcıların ülkemize olan güveninin, programımıza duyulan inancın açık bir göstergesidir.” ifadesini kullandı.